6 Nisan 2025 Pazar

OSMANCIK/TARIK BUĞRA

Seslendiren: Asya Ülkü Gençler                               

 OSMANCIK 

Tarık Buğra’nın 1982’de yayımlanan Osmancık kitabı, Türk Edebiyatı’nın en çok okunan tarihi romanlarından bir tanesidir. Bu türün tipik örneklerinden biri olarak gösterilebileceğimiz eser, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin hayatını konu alır.
 
Bir taraftan kurulma aşamasındaki bir devletin ilk günlerini anlatan Osmancık, diğer taraftan da Osman Gazi’nin bir birey olarak yaşadığı değişimi gözler önüne serer. 14. yüzyılın başlarında göçebe bir toplum olan Kayı Boyu, yavaş yavaş “Osmanlı Devleti” haline gelirken, hırslı, sabırsız, korkusuz savaşçı “Osmancık” da kendisini takip edenlerin sorumluluğunu taşımayı, öfkesini ve yeteneklerini kontrol altına almayı öğrenerek “Osman Bey”e dönüşür.
 
Bu kurgu mantığı sayesinde Tarık Buğra, Osmanlı Devleti’nin kuruluş hikayesi hakkında somut bilgiler verirken, bir taraftan da bu devletin ilk, ama hakkında en az şey bilinen liderine ilginç bir bakış açısından yaklaşmış olur.

"Osman Gazi Han; ancak o zaman ancak Bursa alınırsa erebilecektir gönül rahatlığına ve ancak o zaman gülümseyerek, 'Hoş geldin, hoşnudluk getirdin.' diyebilecektir  Azrail'e; çünkü ancak o zaman hazır olabilecektir Münker ile Nekir'e; çünkü ancak o zaman inanacaktır Allah'ın kendisine bağışladığı ömrü, gücü, mutlulukları hak ettiğine, iyi kullandığına, doğru kullandığına."

"Ve, Dünya’nın böyle amaçlara, böyle ülkülere açık olduğu, böyle amaçlar ve ülküler için küçüldüğü dönemler vardır.
Ve, Dünya böyle bir dönemdedir.
Ve, Dünya öyle bir soy, öyle bir ülkü beklemektedir.
Ve, Dünya’ya tekliğinden arınmış, soyu ve ülküsü ile özdeşleşmiş, soyunu ülkü ile özdeşleştirmiş biri gerektir."
Romanın henüz başlarında yer alan bu alıntı, Osmancık’ın geneli boyunca devam edecek olan “ülkü” fikrini ortaya atan ilk alıntıdır. Şeyh Ede Balı’nın öğütleri ve Osman Gazi’nin karakteri, bu cümlelerde ifade edilen düşünceler üzerinden kurgulandığı gibi, romanın anlatı üslubu da buradan bir ölçüde anlaşılabilir.

"Daha yukarılarda, uçsuz bucaksız gökyüzünün ötesinde, berisinde de, birbirlerinden çok uzak.. adlarını şöyle böyle bildiği iller kadar, ülkeler kadar uzak bulutçuklar vardır ve bembeyazdır onlar ve hiçbir beyazın olmadığı kadar, olamayacağı kadar beyazdır, güzeldir onlar."

Tarık Buğra’nın zaman zaman şiirselleşen destansı anlatısı, Osmancık’ın yaşadığı yerlerin ötesindeki toprakları bu şekilde hayal etmesinde görülebilir.

"İnsan bir şeyi anlamıyorsa, anlamamış ve anlamayacaksa, Dünya çok çok büyüktür; kavranılamayacak kadar büyüktür. Öyle bir insan için Dünya, elbette, akla sığmayacak kadar büyüktür ve.. daha öteleri ko bir yana.. Bursa’yı bile geç.. Karaca Hisar dahi, öyle insanlar için şu gördüğün yıldızların en yakınından da uzakdır."

Osmancık’ın dünyanın büyüklüğü hakkında yaptığı yorumlara verilen bu cevap, Şeyh Ede Balı ile Osmancık arasındaki ilk konuşmadan itibaren romanın ana karakterinin aklına takılır.

İlk bölüm boyunca yaşanan bu değişimin temelindeki sözler, Ede Balı’nın Osmancık’a söylediği bu sözlerdir.


“Dahi bir niyazımız var; Osmancık Osman beği komaya, Osman Beğ Osmancığı unutmaya.” (…)
Osmancık öfkesi, Osmancık atılganlığı, Osmancık cesareti ve Osmancık gururu Osman beği – elbette- bırakmayacaktı; sadece, Osman beğin buyruğuna girecekti."

Osmancık ile Osman Beğ, Osman’ın karakteri içinde yer alan iki farklı boyut gibidir ve roman boyunca Tarık Buğra bu ayrıma ciddi anlamda yer ayırır.
Hatta, bu alıntılarda rahatlıkla görülebileceği gibi, anlatıcının kendisi, romandaki karakterler ve Osman’ın kendisi bile, bu iki “karakter”in varlığının ve rollerini bilincindedir.


"Ve, bugün Bursa önlerinde olanlar, yarın kendi durumlarında olacaktır; Bursa ötelerine gidemeyeceklerdir, oğulları gidecektir: Ve bütün çocuklar için, kendilerinin göremeyeceği, kendilerinden sonra gelenlerin gidebileceği öteler olacaktır."

Romanın başında daha soyut olarak ifade edilen ülkü fikri, romanın sonunda somut bir halde ifade edilebilecek duruma gelmiştir.

Osman’ın amacı, her yeri fethetmek, herkesle savaşmak olamaz, zira bir insanın ömrü, bunu başarmak için yeterli değildir. Osman’ın amacı, kendisinden sonrakilerin ilerleyebileceği bir yol açmak, bir ülkü yaratmaktır ve hayatının bu amacını kabullendiği için, “mirasını” soyuna bıraktığı için, rahat ve huzurlu bir şekilde ölebilir.


"Ey Osmancık; beğsin. Bundan böyle öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde; katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoşgörmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana.
Ey Osmancık; bundan böyle, bölmek bize, bütünlemek sana; üşengeçlik bize, gayret sana; uyuşukluk bize, rahat bize, uyarmak, şevklendirmek, gayretlendirmek sana."

Bu alıntı ve devamı, belki de Osmancık romanının, romanı okumayanlar tarafından bile bilinen bir boyutunu teşkil eder.

Şeyh Ede Balı’nın bey olduktan sonra Osmancık’a verdiği tavsiyeler, romanın kendisinden daha meşhur hale gelmiş, pek çok yerde sık sık kullanılır olmuştur.

🌿 Bursa Gümüşlü Kümbet 🌿
Uludağ’ın eteklerinde, zamanın ihtişamını sessizce taşıyan Gümüşlü Kümbet, Osmanlı'nın kurucusu Osman Gazi’nin ebedî istirahatgâhıdır. Rivayete göre Osman Gazi, fethettiği topraklara son kez bakarak burada defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Sade ama derinlikli mimarisiyle göz alan kümbet, taş işçiliğindeki zarafet ve çevresini saran manevi atmosferle, ziyaretçilerini tarih içinde zarif bir yolculuğa çıkarır. Her bir sanduka, Osmanlı hanedanına dair sessiz bir hikâye fısıldar.

🕊 Bursa’nın Fethi (1326) 🕊
Tarihin altın sayfalarından biri, 6 Nisan 1326'da Bursa’nın fethedilmesiyle yazıldı. Osman Gazi'nin hayalini, oğlu Orhan Gazi sabırla, stratejiyle ve kararlılıkla gerçeğe dönüştürdü. Yıllar süren kuşatmanın ardından fethedilen Bursa, Osmanlı'nın ilk başkenti oldu. Bu fetihle birlikte sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir medeniyet doğdu. Bursa, taşlarına sinmiş hikâyeleriyle Osmanlı'nın ruhunu taşımaya bugün de devam ediyor.

🕰 Bursa Saat Kulesi 🕰
Tophane sırtlarında, şehrin zamanla kurduğu bağı simgelercesine yükselen Bursa Saat Kulesi, hem gökyüzüne hem de tarihe tanıklık eder. Sultan II. Abdülhamid döneminde inşa edilen bu zarif yapı, sadece zamanı ölçmekle kalmaz; aynı zamanda geçmişin sesini bugüne taşır. Rüzgârın gövdesine dokunduğu her an, sanki Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan yolculuğun ritmini fısıldar. Etrafını saran ağaçlar ve uçsuz bucaksız Bursa manzarasıyla Saat Kulesi, hem ruhu hem zamanı durduran bir güzelliktir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder